Ahh İstanbul ah... 

Aşıkların memleketi...

Boğazdan bir vapur geçiyor

Martı sesleri...

 

Ahh istanbul ah

Eski tarz çalınan kemanın tellerinden çıkan boğaz kokusu...

Alır götürür bir yerlere

Derinlik, düşünceler, anılar... 

 

Dalgalar;

Dibinde olmayan ama üstünde olan Dalgalar

Okyanus;

Uçsuz bucaksız güzellik... 

 

Okyanus deyince Manş denizindeyiz. Londra'da büyükelçilik Rezidansı'ndayım. İstanbul'a gitmedim. 'Üsküdar'a giderken aldı da bir yağmur katibimin seteresi uzun eteği çamur' şarkısını dinlerken kemandan çıkan martı çığlıklarına karışan dalgaların sesi ve hırçınlığına o muhteşem ud, ses veriyordu. Sesler, Belgrave Square'de yankılanıyordu... 

 

Aşk ! 

Nedense aşk deyince aklıma İstanbul gelir. Üniversite yıllarımda aşkı daha yoğun mu yaşadım İstanbul'da diye düşündüm.

Aşk, sevgili değilde İstanbul'un kendisi midir ? 

İstanbul'da 4 yıl yaşamama rağmen 18 yıldır yaşadığım Londra değilde neden Paris'i düşlerim. 

 

Aşk ticari anlamda bizlere dayatılan Paris'in demir yığını mıdır? Yoksa Paris'te aşkı doya doya anlatan Atilla İlhan'dan daha çok Paris'i seven var mıdır. 

Atilla İlhan'ın Paris'le ilgili aklıma füşen dizeleri...

"... Paris'te, Lüxembourg Garı'nın dirseğindeki çiçekçiyi bileceksin

yeşil muşamba ceketli sarışın küskün kızcağız

en dokunulmaz kızı en temizi fikrimce Paris'in

Pablo'ya sorsanız bir taksi şoförüyle yatıyor

pablo!.. ah Pablo!.. onunla bir tanışsanız

önüne gelene salamanka'dan bir şeyler anlatıyor..."

Atilla İlhan'ın sevişerek şehvetle anlattığı Paris ve sokaklarında aşık olmadan dolaşmak günah işlemekle eşdeğer midir? 

 

Ah aşk...

Londra'nın kahverengi akan Thames Nehri kenarındaki dünyaca ünlü Shakespeare Tiyatrosu'nda büyük bir gururla hemde Türkçe izleme şerefine nail olduğum Antony and Cleopatra'yı oynayan Haluk Bilginer kulağıma "Aşk var mı" diye fısıldamıştı.

Bende içim buruk bir şekilde aşk var demiştim. Ama doğru değildi. Aşk yoktu. Aşk İstanbul'du. Ben Haluk Bilginer'le Londra'daydım. 

Haluk Bilginer ile konuşurken yanımda Zerrin Tekindor ve Kıvanç Tatlıtuğ vardı. Onların yanında aşk yoksa hiçbirşey yok demişti Bilginer. 

Ne doğru söylemişti. 

İhtişam, para, pul... 

Aşk yoksa hepsi hikaye. 

Evet, Haluk Bilginer'in yüzüme tokat gibi vurduğu Aşk var mı yoksa gerisi hikaye cümleleri aklımdan hiç çıkmadı. 

Hemde hiç...

Nihavend makamından döküldük Ege'ye, Efe'lendik, Karadeniz Yaylaları'nda Horon da teptik rezidansın yüksek ihtişamlı perdelerinden düşen tınılarında. 

Sayın Büyükelçi Ahmet Ünal Çeviköz ve Tanıtma Fonu'nun katkılarıyla düzenlenen, Kanun virtüözü ve bestekâr Göksel Baktagir ve Grubunu'nun 'Bir Rüya Gibi' konserini dinledim. Bir nevi Oxford Street'ten İstanbul Boğazı'na gittim geldim. 

 

...Burası Muş'tur

yolu yokuştur

giden gelmiyor

acep ne iştir...

 

Aşk deyince rezidansdaki program Yemen Türküsü'yle hüzünlendi, Aşık Veysel ile sona erdi. 

 

Gidiyorum gündüz gece 

Bilmiyorum ne haldeyim...

...İki kapılı bir handa 

Gidiyorum gündüz gece...

 

 Bende sizlere sorayım sevgili okurlarım. Bir an gözlerinizi kapatıp düşünün. 

Aşk var mı Aşk ? 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol